RUH, SİMURG, ZÜMRÜTÜANKA olarak da bilinir, efsanelerdeki devkuş. Yemek amacıyla filleri ve başka iri hayvanları kaldırıp taşıdığı söylenir. Ünlü Arao öyküleri Binbir Gece Masalları'nda adı geçer. Venedikli gezgin Marco Polo da, Madagaskar'ı ve Doğu Afrika açıklarındaki öbür adaları anlatırken bu kuştan söz eder. Marco Polo'ya göre, Kubilay Han bu yörede anka kuşunun aranmasını istemiş ve kendisine büyük olasılıkla aka tüyü diye rafya palmiyesinin yaprağı getirilmişti. Büyük olasılıkla bir balıkçıl türü olan bu kuş, Tanrı tarafından kusursuz olarak yaratılmış, ancak sonradan bir belaya dönüşmüş ve öldürülmüştür. Anka, ortaçağ Arap ve Fars bilim kitaplarına da girmiştir.
Batı dillerine Phoenix olarak geçen anka, eski Mısır'da ve Anti Çağda güneş tapınması ile ilgili efsanevi bir kuştu. Mısırlıların ankası kartal büyüklüğündeydi; kızıl ve altın renkli tüyleri ve hoş bir sesi vardı. Dünyada her dönemde yalnız bir tane anka kuşu olur ve çok uzun süre yaşardı. Eski dönemlerde yaşamış uzmanların hiçbirisi, anka kuşunun 500 yyıldan kısa bir yaşam süresi vermez. Sonu yaklaşmakta olan anka kuşu, güzel kokulu dallar ve otlarla kendisine bir yuva kurar, bu yuvayı tutuşturur ve kendisi de alevlerin arasında yok olurdu. Alevlerin içinden mucizevi bir biçimde doğan yeni anka kuşu ise, babasının küllerini hoş kokulu mürden bir yumurta içine koyduktan sonra, bu yumurtayı Mısır'daki Heliopolis'e (Güneşin Kenti) götürür ve Mısır Güneş Tanrısı Ra'nın tapınağındaki sunağın üstüne bırakırdı. Bu öykünün bir başka çeşitlemesine göre ise, ölmekte olan anka Heliopolis'e uçar ve kendisini kurban ettiği sunak ateşinden yavru anka doğardı.
Mısır'da doğan güneşin ve ölümden sonraki yaşamın bir simgesi olarak birçok anıtta yer alan bennu, güneş tapınmasıyla ilgili bir balıkçıl kuşuydu. Ama eski yapıtlarda anlatılan anka, tüm benzer dinsel anlamlarına karşın balıkçıl kuşuna hiç benzemiyordu; anayurdu da Mısır değil, doğan güneşe daha yakın olan (Arabistan ya da Hindistan gibi yuvası ve yumurtası için gerekli hoş kokulu baharatların da bolca bulunduğu) ülkelerdi. Anka öyküsü büyük olasılıkla Doğu'dan kaynaklanmış ve sonradan Heliopolis rahipleri tarafından Mısır güneş tapınmasında da benimsenmişti. Efsanenin Mısır'a uyarlanması, anka kuşu (phoenix) ile çok eskiden beri güneş tapınması ile ilgili olan palmiye ağacı (Yunanca: phoinix) arasında bir bağlantı kurulmasını kolaylaştırmıştır.
Mısırlılar için anka kuşu, ölümsüzlüğü simgelerdi. Antik Çağın son dönemlerinde de ölümsüzlükle anka kuşu arasında bir ilişki olduğu düşünülmüştü. Ölümsüz Roma İmparatorluğu'nun madeni paralarında Sonsuz Kent'in simgesi olarak yer alırdı. Ayrıca, yeniden diriliş ve ölümden sonraki yaşam gibi, yeni gelişmekte olan Hıristiyanlıktaki bazı görüşlerin de mecazi bir anlatımı olarak yorumlanırdı.
Anka, İslam mitolojisinde kuşların padişahı olarak anılır. Hz. Musa zamanında yaratılmış, Hicaz'a gitmiş, Hz. Süleyman'ın meclisinde bulunmuştur. Zülkarneyn ile Kafdağı'nda görüşmüş, Rüstem'in babası Zal'ı büyütmüş, Hz. Muhammed'den önce bir peygamberin bedduasıyla yok olmuştur.
Boynu gerdanlık biçiminde beyaz tüylerle çevrili olduğu için Arapçada gerdanlık anlamında anka denilmiştir. Farsçada ise otuz renkli anlamında sireng, otuz kuş büyüklüğünde olduğundan da simurg olarak anılır. Türkçeye Farsçası ve Arapçası birlikte geçmiş, Simurg ve Anka halk dilinde "ZümrütüAnka" biçimini almıştır. Eski Türkler daha çok "Toğrol"" ya da "Tuğrul" demişler, halk arasında "devletkuşu" olarak da anılmıştır.
Anka, edebiyat ve sanatta da yaygın bir motif olarak kullanılmış, örneğin halk edebiyatında Keloğlan'ın koruyucusu olarak yer almış, özellikle mezartaşı süslemelerinde yeniden hayata dönüşün simgesi olarak resmedilmiştir.